Magna Carta, yani “Büyük Özgürlük Sözleşmesi”, 15 Haziran 1215 tarihinde İngiltere’de, o dönemin kralı Yurtsuz John (John Lackland) tarafından imzalanmıştır. Bu belge yalnızca İngiliz tarihi için değil, modern demokrasi ve hukuk devleti anlayışının temellerini atan en önemli belgelerden biri olarak kabul edilir. Günümüzde bile anayasal hakların ve özgürlüklerin savunulmasında sembolik bir belge olarak görülmektedir.
Magna Carta’nın ortaya çıkmasının arkasında, halkın değil, İngiltere’deki feodal beylerin (baronların) memnuniyetsizliği vardı. Kral John, uzun süredir Fransa ile olan savaşlarda yenilmiş ve büyük toprak kayıpları yaşamıştı. Savaşın maliyetlerini karşılamak için ise baronlardan ağır vergiler alıyordu. Bunun üzerine kiliseyle olan anlaşmazlıklar ve kralın otoriter tutumu da eklenince, baronlar ayaklandı. Kralı baskı altına alarak, baronların haklarını garanti altına alan ve kralın yetkilerini sınırlandıran bir belgeyi imzalamaya zorladılar.
Bu belgeyle ilk kez bir İngiltere kralı, "kanunların üstünde olmadığını" kabul etti. Magna Carta’nın en meşhur maddelerinden biri, şu ilkeye dayanmaktadır:
“Hiçbir özgür insan, kanuni bir yargı süreci olmadan tutuklanamaz, sürgün edilemez, malına el konulamaz veya öldürülemez.”
Bu ifade, daha sonra hukukun üstünlüğü, adil yargılanma ve kişi özgürlükleri gibi temel prensiplerin kaynağı oldu. Ayrıca, vergi toplama yetkisinin sadece parlamentonun onayıyla olabileceği gibi ilkeler de burada yer aldı.
Her ne kadar Magna Carta ilk zamanlarda sadece baronların haklarını koruyan bir metin olsa da zamanla etkisi genişledi. 13. yüzyıl boyunca farklı versiyonları yayımlandı. Özellikle 17. yüzyılda İngiltere’deki siyasal çatışmalar sırasında bu belgeye sık sık atıfta bulunuldu. Daha sonra Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi (1776) ve Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi (1789) gibi belgelerde de Magna Carta’nın etkisi görüldü.
Bugün Magna Carta, modern anayasacılığın, temel insan haklarının ve hukuki güvencelerin başlangıç noktası olarak kabul edilir. Bir kâğıt parçasının, yüzyılları aşan bir etki bırakması, onun neden tarihsel bir dönüm noktası olduğunu açıkça gösteriyor.